Doğumu, Çocukluğu ve Aile Çevresi
Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956), Diyarbakır'ın "Pirinç- çizadeler" diye bilinen köklü ve soylu bir ailesine mensuptur. Pirinç ziraati ve ticaretle uğraştıkları için bu adı almış olan aile içinden, milletvekilliği, bakanlık,belediye reisliği yapmış olan kişiler de yetişmiştir.
Cahit Sıtkı'nın büyük dedesi Hacı Ali Efendi'nin iki oğlundan biri olan Arif Efendi, Diyarbakır'da belediye reisliği yapmış, I.Meşrutiyet'in ilânından sonra da Diyarbakır'dan milletvekili seçilmiştir. Arif Efendi'nin oğlu Fezi Bey (1878-1933) de Cumhuriyetin ilk
yıllarında Diyarbakır mebusu olarak Meclise girmiş ve Fethi Okyar kabinesinde görev yapmıştır. Aynı şekilde Feyzi Bey'in oğlu Vefik Pirinççioglu (d.1909) da milletvekili seçilmiş ve İnönü hükümetinde bir ara devlet bakanlığı yapmıştır.
yıllarında Diyarbakır mebusu olarak Meclise girmiş ve Fethi Okyar kabinesinde görev yapmıştır. Aynı şekilde Feyzi Bey'in oğlu Vefik Pirinççioglu (d.1909) da milletvekili seçilmiş ve İnönü hükümetinde bir ara devlet bakanlığı yapmıştır.
Hacı Ali Efendi'nin ikinci oğlu Hacı Hüseyin Efendi -ki Cahit Sıtkı'nın büyük babasıdır- ailenin asıl meşgalesi olan tarım ve ticaret isleriyle uğraşırdı. Müftü Hacı Ahmed Efendi'nin kızı Hayriye Hanımla olan evliliğinin mahsulü olarak 1304 (1Ö88) yılında bir erkek çocukları dünyaya gelir. Adını Bekir Sıtkı koyarlar. Bekir Sıtkı da büyüyünce, ziraat ve ticaret isleriyle hayata atılır ve amcası Arif Efendi'nin kıza Arife Hanım'la evlenir. Soyadı kanununun çıkması üzerine ailenin Arif Efendi kolundan gelenler "Pirinççioglu" soyadını aldıkları halde, Bekir Sıtkı, çiftçi anlamına gelen "Tarancı"3 kelimesini soyadı olarak seçer. Bu hadise ile ilgili olarak Şevket Beysanoglu, Bekir Sıtkı'nın "O sene pirinç ziraatinden çok zarar etmiştim. Bu kızgınlıkla 'Pirinççioglu' soyadını almadım. " dediğini zikreder. iste Cahit Sıtkı, amcazade bir anne-babanın ilk çocukları olarak Diyarbakır'ın CamiikebirMahallesi'nde bir süre Trahom Hastanesi olarak kullanılan,günümüzde ise Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi getirilmiş bulunan evde dünyaya gelmiştir (2 Ekim 1910).
Cahit Sıtkı üzerine yazılmış bazı kitaplarda ve yazılar-da doğum tarihi olarak 4 Ekim 1910 ve 1911 gibi değişik kayıtlara tesadüf olunmaktadır. Ancak Şevket Beysanoglu'nun bizzat Sıtkı Tarancı'nın kayıtlarından alındığını söylediği 2 Ekim 1910 tarihini esas almanın doğru olacağı kanaatindeyiz.
Doğduğu zaman kendisine, Hüseyin Cahit adı verilir. Bu adın seçilmesinde,büyük babasının adını taşıması arzusu yanında, babasının Hüseyin Cahid (Yalçın)'e duyduğu hayranlığın rol oynadığı anlaşılıyor. Ne var ki o, babasının adını kullanmayı tercih edecektir.
Diyarbakır Nüfus Müdürlüğü'ndeki aile kütük kaydına göre Cahit Sıtkı'nın kendisinden başka, üçü kız ve ikisi erkek olmak üzere beş kardeşi daha vardır. Şahap Sıtkı, onun çocukluğunu anlatırken şöyle der: "Cahit yaşına göre kısa boylu, nazik yapılı, göğsü oldukça dar bir çocuktu/ Keskin yüz çizgileri,ipek gibi yumuşak kıvırcık koyu kahverengi saçlarla çevrelenmişti. Kadife rengi yumuşaklığındaki gözlerinin ifadesi yüzünü tatlılaştırıyordu.Bu gözler, hoşa gidici bir hareket, duygulu bir söz karsısında hemen yaşarırdı. öfkelendiği, ağzından yürek kırıcı bir söz çıktığı pek az görülmüştür...Son derece duygulu, son derece nazik, son derece alıngan yaradılışta bir çocuktu."
ilköğrenimini tamamlayıncaya kadar süren çocukluk yılları Diyarbakır'da ailesinin yanında geçmiş olan şâir, seneler sonra kızkardeşi Nihal'e yazdığı bir mektupta doğup büyüdüğü yerlere karşı duygularını ve sevgisini şöyle dile getirecektir:
"İstanbul çok güzel Nihal... Fakat içinde doğup büyüdüğümüz Diyarbakır daha güzeldir...Oranın topraklarında bize yakınlık var. Oranın taşları bize karsı hissiz değildir. Oranın havası ciğerlerimizi iftiharla şişirecek ne de olsa temiz, öz havamızdır. Oranın suları ancak bizim hararetimizi söndürebilir. O muhit içinde ancak biz varlığımızı gösterebiliriz. Ancak Diyarbakır denen yerde yasamanın ulviyetini kavrayabiliriz...Velhasıl şekerim Diyarbakır'ı sevmek bir vazife ve hem de ihmal edilmeyecek bir vazifedir''.
Cahit Sıtkı "En çok sevdiğim ve dudaklarımdan düşürmediğim şiirlerimdendir." dediği "Mâziyi Yâda Daldığım Zaman" ve "Mâzim" adlı şiirlerinden de anlaşılacağı üzere, hayatının ileriki yıllarında, zaman zaman çocukluğuna dönmek isteyecek, "Gece bahçelerinde", "Zaman Bir Kuşak Gibi" nev'inden çocukluk yıllarının intihalarıyla dolu şiirler yazacaktır.
Sıcak Diyarbakır akşamlarında serinlemek için çıkılan dam, pırıl pırıl yıldızlar, evlerinin avlusundaki yüzmeyi ögrendiği havuz.. Ve çocukluk yıllarının daha nice parıltılı zenginlikleri,bütün canlılığı ve samimiyetiyle şiirlerine aksedecektir. "Hele ben büyümemeyi ne kadar arzu ediyorum. " diyecek derecede çocuk kalma arzusu taşıyan bir şâir için bu, oldukça tabiidir.